Bir dans düşünün: bu dansçı ne sahnede zarif bir balerin gibidir, ne de ritmik bir akışın içinde kaybolur. Hatta çoğu zaman yaptığı şey dans gibi bile görünmez. İlk bakışta bir düşüş, bir çöküş, bir sarsıntı… Bazen yerde sürünen bir beden, bazen bir cenin gibi kıvrılmış bir figür, bazen ise donmuş bir yüzle seyirciye boş boş bakan bir çift göz… İşte Butoh tam olarak budur: Her tanımını yerle bir eden, tanımların dışına taşan, bedeni bir anlatım aracı olmaktan çıkarıp anlatının kendisine dönüştüren bir sanat formudur. 1950’lerin sonlarında savaş sonrası Japonya’nın sarsılmış ruh halinden doğan bu dans, klasik estetik değerleri yerle bir eden radikal bir başkaldırıdır. Bedenin sadece zarafet veya güç değil, ayrıca çürüme, utanç, delilik, ölüm ve travma gibi “görünmek istenmeyen” halleri de taşıyabileceğini ilan eder. Bunu yaparken yalnızca sahnede değil, izleyicinin zihninde de bir dönüşüm başlatır. Çünkü Butoh izlenmez; hissedilir, rahatsız eder, içe işler. Ve çoğu zaman sizi neye baktığınızdan çok, neden rahatsız olduğunuzla yüzleştirir. Bu yazıda, Butoh’un karanlık doğuşuna, onu şekillendiren iki usta sanatçının izlerine ve bugüne dek geçirdiği evrime birlikte yakından göz atacağız.
Butoh, Japoncede “dans” (bu) ve “adım” (toh) kelimelerinin birleşimidir
Ancak bu basit tanım sizi yanıltmasın. Butoh, sahnede yalnızca adım atmak ya da zarif figürler yaratmak değildir. Aksine, bedenin sınırlarını zorlayan, ruhun karanlık köşelerini didikleyen ve alışılmış estetik anlayışları altüst eden bir ifadedir.
1950’lerin sonlarında Japonya’da ortaya çıkan bu sıra dışı dans biçimi, Tokyo metrosunun yer altı tünellerinde yapılan alışılmadık gösterilerle kendini göstermeye başladı. Çarpık bacaklı dansçılar, yüzlerinde beyaz boyalarla, bedenin hem fiziksel hem de duygusal ağırlığını taşıyarak sahneye çıktılar. O günden bugüne, Butoh dünyanın dört bir yanında hem dansçılar hem de izleyiciler için farklı anlamlar taşıyan bir performans dili haline geldi.
İlginizi çekebilir:
Japonya Hakkında Muhtemelen Daha Önce Duymadığınız 17 Şaşırtıcı Gerçek
Butoh, klasik balenin zarif çizgilerinden ve modern dansın akıcı tekniklerinden oldukça farklıdır

Onlara karşı bir tür isyan gibidir. Butoh dansçıları, toplumun tanımladığı “güçlü, esnek, dengeli” beden anlayışına meydan okur. Onlar, yaşlı bir bedenin yorgunluğunu, bir hastalığın çarpıklığını ya da bir travmanın ağırlığını sahneye taşıyarak izleyicilere sunar. Beden yalnızca dans etmez, anlatır, hatırlar ve sorgular.
Bu devrimci hareketin ardında iki etkili isim bulunmaktaydı: Tatsumi Hijikata ve Kazuo Ohno.
Tatsumi Hijikata, 1928 yılında Japonya’nın kuzeydoğusundaki Akita’da dünyaya geldi

Çocukluğu savaşın yıkımına uğramış bir ülkede geçti. Daha 17 yaşındayken Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan atom bombalarıyla tanıştı. Japon toplumu, fiziksel ve ruhsal olarak büyük bir enkaz halindeydi. Bu yıkım, Hijikata’nın sanat anlayışının temelini oluşturdu.
Genç yaşında modern dans eğitimi aldıysa da, kendi bedeninin bu kalıplara uymadığını fark etti. Çarpık bacakları ve sert bedeni olduğunu düşünüyordu. Ama tam da bu “uyumsuzluk,” onun dans dilini yaratmasında bir avantaj oldu. Memleketi Tohoku’daki pirinç tarlalarında eğilmiş köylülerin görüntüsü, onun koreografilerinde tekrar tekrar hayata geçti.
Hijikata, dansın da toplum gibi “yeniden yapılanmaya” ihtiyacı olduğuna inanıyordu. Amerikan değerlerinin Japon kültürüne zorla entegre edilmesine karşı çıktı. “Demokrasi denen kötü bir çekle artık aldatılmayacağım” diyerek öfkesini dile getirmişti. Yaratmış olduğu stilin adını Ankoku Butoh, yani “Karanlığın Dansı” koydu. Bu karanlık, politikadan bedensel hafızaya, folklordan toplumsal travmalara kadar pek çok temayı içinde barındırıyordu.
İlginizi çekebilir:
Isıtmalı Tuvaletten Müzikal Yollara: Japonya’da Görmenin Çok Normal Olduğu 13 Harika Şey
Butoh’un diğer kurucu ismi Kazuo Ohno, Hijikata’dan daha yaşlıydı

1906’da Hokkaido’da doğmuştu. Eğitimini Alman ekspresyonist dansı ile aldı ve zarif, duygusal ve manevi yönü güçlü performanslarıyla tanındı. Hijikata’nın dansı yeraltından fışkıran bir çığlık gibiyken, Ohno’nunki şiir gibi akar, tül gibi dalgalanırdı.
Hijikata, Ohno’yu ilk kez sahnede izlediğinde büyülendi. O anı şöyle tarif eder:
“1948 sonbaharında Tokyo’da, kombinezon giymiş bir adamın dansını izledim. Çenesiyle havayı defalarca biçmesi hafızama kazındı. Bu dans, yıllar sonra içimde ölümcül bir zehre dönüştü.”
İki sanatçı birbirlerinden o kadar etkilenmişti ki, karşılıklı olarak birbirlerine “sensei” — yani “usta” demeye başladılar. Butoh’un bir anlamda Yin ve Yang’ı oldular: biri karanlık, diğeri ışık; biri bedenin sınırlarını zorlayıcı, diğeri ruhun derinliklerinde yüzen.
Hijikata’nın 1959’da sahneye koyduğu Kinjiki (Yasak Renkler) adlı performans, Butoh’un resmi başlangıcı olarak kabul edilir

Yukio Mishima’nın aynı adlı romanından ilham almıştı. Konu, eşcinsellik, baskı ve cinsellik gibi o dönemde Japon toplumunda tabu görülen temaları içeriyordu.
Gösteri skandalla başladı. Dansçılar arasında Hijikata, Ohno’nun genç oğlu Yoshito ve bir tavuk yer aldı! Yoshito’nun tavukla cinsel çağrışımlı bir sahnede dans etmesi ve sonunda tavuğun sahnede boğulması, seyircilerde büyük bir şok etkisi yarattı. Sonuç olarak, Hijikata dans camiasından dışlandı. Ama o gün, Japon dans tarihinde yeni bir çağın başlangıcıydı.
İlginizi çekebilir:
Japon Resim Sanatı Ukiyo-e’nin En Popüler 10 Baskısı
Bazı Japonlara göre bu dans türü sadece bir sanat biçimi değil, aynı zamanda bir başkaldırı, dönüşüm ve içsel bir yolculuktur

Köklerini modern dansın özgürlükçü damarlarından almasına rağmen, Butoh’un yönü çok daha karanlık ve derin bir alana yönelmiştir.
Butoh’un kurucuları Tatsumi Hijikata ve Kazuo Ohno, Almanya çıkışlı “Neue Tanz” (Yeni Dans) akımından etkilenmişlerdir. Bu akım, klasik balenin katı disiplinine ve zarafet takıntısına karşı çıkan, daha serbest, duygularla dolu bir dans anlayışıdır. Ekspresyonist sanatçılar Mary Wigman ve Isadora Duncan gibi isimler, bedenin doğal hareketini yüceltme döneminin mirasçılarıdır.
Ama Butoh burada durmaz. Klasik dansın “güzel” olanı, “doğru” olanı, “asil” olanı yücelten anlayışına tamamen ters bir yola sapar. Butoh, dansın içinden şiirselliği, estetiği, zarafeti çekip alır ve geriye kalan o çıplak, kırılgan, karanlık bedene odaklanır. Tanımların kolayca yakalayamayacağı bir yapısı vardır. Animist inançlarla beslenir, modernizmin estetik kalıplarını göz ardı eder ve çoğu zaman “anlam” dediğimiz şeyi yok eder.
Butoh’un en belirgin özelliği, dansın “kusursuz” bedenlerle değil; dışlanmış, zayıf, çarpık, hatta ölümü andıran bedenlerle icra edilmesidir

Klasik dansın göğe uzanan, havaya yükselen bedeni varken; Butoh’un bedeni yere çökmüş, titreyen, sürünen bir varlıktır. Bükülmüş bir omurga, donmuş bir yüz ve tökezleyen ayaklarla karşı karşıyasınız.
Bu dansçılar, sosyal olarak kabul gören “güzel beden” tanımını reddederler. Onlar için dans, bir şeyi “temsil” etmek değil, onu “bedenle yaşamak”tır. Hastalık, ölüm ve bilinçaltı gibi konulara korkusuzca yaklaşır ve hatta bunları dansın merkezine alır.
İlginizi çekebilir:
1970’lerde Hijikata, Butoh için özel bir notasyon sistemi geliştirdi: Butoh-fu

Bunlar bildiğiniz teknik adımlar değil; bedenin duyumsaması gereken haller ve imgeleri betimleyen, neredeyse şiirsel cümlelerdir.
Örneğin:
“Böcekler seni yediği için yaşıyorsun.”
“Alnında uzanan ince bir örümcek ipliği.”
“İnce bir kâğıt üzerinde dans eden bir böceğe dönüşüyorsun.”
“Kendi bedeninin karanlığına gömülüyorsun, gülüşün açık bir nar gibi patlıyor.”
Dansçıdan bir hareket değil, bir hissin bedenleşmesi istenir. Bu notlar, kelimelerin ötesinde bir anlam taşır ve dansçının zihninden değil, iç organlarından gelen bir tepkiyle sahnelenir. Hijikata, edebiyattan oldukça etkilenmiştir; öğrencileriyle dans etmek kadar kitap konuşmayı da severdi. Dans, onun için yalnızca bedensel değil, aynı zamanda edebi ve zihinsel bir süreçti.
Peki şimdi? Günümüzde Butoh neye dönüştü?

Açıkçası Butoh’un hâlâ “tek bir tanımı” yok. Belki de bu yüzden hâlâ yaşayan, dönüşen ve gelişen bir sanat formudur. Kimileri için bu bir performans sanatı; kimileri içinse bir tür meditasyon, varoluş hali. Dansın sosyal kalıplarını sarsmaya devam ediyor.
Günümüzde dünya çapında birçok Butoh dansçısı, farklı yollarla bu geleneği sürdürüyor:
- Atsushi Takenouchi, doğa ile derin bir bağ kuran “Jinen Butoh” tarzını geliştirmiştir. Ona göre, “her şey yaşayan bir tanrının içinde var olur.”
- Yumiko Yoshioka, ilk kadın Butoh grubu Ariadone’un kurucularındandır ve Almanya’daki “eX…it!” adlı Butoh festivalinin de yaratıcılarındandır.
- Seisaku, Hijikata’nın hayattaki son öğrencilerinden biridir ve Tokyo’da ders vermeye devam etmektedir. Hem Japonya’da hem de uluslararası sahnelerde aktiftir.
İlginizi çekebilir:
Klasikten Moderne: Mutlaka Okunması Gereken Japon Edebiyatı Eserleri
Kaynak: 1