Tarih çoğu zaman kalemle değil, taşla yazılır. Anadolu’nun kadim coğrafyasında bu taşların en fazla konuştuğu yerlerden biri, hiç şüphesiz Divriği’dir. Sivas’ın bu huzurlu ilçesi, dışarıdan sessiz görünse de, derinliklerinde binlerce yıllık medeniyetlerin izlerini taşır. Ancak Divriği’yi yalnızca coğrafi ya da tarihî bir nokta olarak değerlendirmek, onun asıl özünü kaçırmak demektir. Çünkü bu topraklarda, 13. yüzyılda yükselen bir yapı var ki, sadece bir cami veya hastane değildir; bir medeniyetin mühendislikle, sanatla, inançla ve merhametle dokunmuş simgesidir. Divriği Ulu Cami ve Darüşşifası, taşın dile gelişinin, duvarların dua etmesinin ve sanatın adeta sonsuzluğa ulaşmasının mimari bir başyapıtıdır. Emir Ahmet Şah ve eşi Turan Melek’in hayırseverliği, mimar Hürremşah’ın dehası ve dönemin ustalarının ellerinde şekillenen bu eşsiz külliye, yalnızca İslam mimarisi açısından değil, dünya kültürel mirası bakımından da benzersizdir. UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne Türkiye’den ilk giren mimari yapı olan bu kompleks, geçmişin sadece bir aynası değil; bugünün de ilham kaynağıdır. Şimdi gelin, zamanın tozlarını silip bu taş harikayı birlikte keşfe çıkalım…
Türkiye’nin kalbinde, Anadolu’nun sarsılmaz taşlarına kazınmış bir şaheser var
Sivas’ın Divriği ilçesinde yükselen Ulu Cami ve ona bitişik Darüşşifa, yalnızca bir cami değil; mimari, mühendislik ve sanatın birleştiği, her taşıyla ayrı bir sır fısıldayan eşsizlikte bir anıttır. Hem ibadethane hem de şifa merkezi olan bu kompleks, göz kamaştıran taş işlemeleri, etkileyici yapısı ve tarihî dokusuyla yüzyıllardır ayakta durmaktadır.
Divriği ve çevresi, Hititlerden beri pek çok medeniyete ev sahipliği yapan köklü bir yerleşim bölgesi

Bu toprakların tarihindeki en parlak izlerden biri, 13. yüzyılda Mengücekoğulları Beyliği döneminde atılmıştır. 1228-1229 yıllarında, Emir Ahmet Şah ve eşi Turan Melek Hatun’un emriyle inşa edilen Divriği Ulu Cami ve Darüşşifası, sadece dinî değil sosyal ihtiyaçları da karşılayan çok işlevli bir yapı olarak tasarlanmıştır. Camiyi yaptıran Ahmet Şah, yanındaki hastaneyi ise eşi Turan Melek adına inşa ettirmiştir. Bu bile, o dönem kadınların toplumsal hayattaki etkisine dair güzel bir işaret teşkil etmektedir.
İlginizi çekebilir:
Mimari Yapılarıyla Dikkat Çeken Dünyanın En Güzel 10 Camisi
Mimar, Ahlatlı Hürremşah’ın kaleminden ve ellerinden çıkan bu cami ve darüşşifa, klasik Selçuklu mimarisini aşarak yepyeni bir üslup ortaya koydu

Özellikle taş süsleme detayları ve yüksek kabartma tekniği sanat tarihçilerini hâlâ etkiliyor. Taş adeta kumaş gibi işlenmiş, geometrik ve bitkisel motiflerle süslü üç boyutlu bezemeler yapılmış. Motiflerin hiçbiri birbirini tekrar etmiyor; her biri eşsiz ve o dönemin hayal gücünü yansıtıyor.
Divriği Ulu Cami dışarıdan sade bir yapı gibi görünse de, içeri adım attığınızda sizi bambaşka bir dünya karşılıyor

Caminin iç yapısı dört sıra halinde dizilmiş, çeşitli tonozlarla örtülmüş beş neften oluşur. Mihrabın üzerinde yer alan altıgen ve konik çatılı kubbe ile abdesthanenin üzerindeki diğer kubbe, caminin dikey derinliğine katkıda bulunmaktadır.
Camii’nin kuzey ve batı cephelerinde bulunan taç kapılar, sanki devasa taş danteller gibidir. Yüksek kabartmalarla oyulmuş bu kapılar, sadece mimarlık alanında değil, taş heykeltıraşlığının da zirvesini temsil eder. İçerideki sütunlar, başlıklar, kaideler ve kubbe içi süslemeler; birbirinden farklı üsluplarda, adeta rakip zanaatkarların elinden çıkmış gibi eşsizdir.
Darüşşifa, mimari olarak camiye bitişik ancak işlevsel olarak başka bir dünyadır. İki katlı, avlulu ve eyvanlı bir yapıdır. Ortasında bir havuz bulunur ve bu suyun sesiyle hastaların tedavi edildiği söylenir. Su sesi, o dönemde ruh ve beden sağlığına kavuşulacağına inanılan bir unsurdur; tıpkı günümüzdeki meditasyon müziklerinin rahatlatıcı etkisi gibi.
İlginizi çekebilir:
Latin İstilasından Depremlere: 1500 Yıldır Ayakta Duran Görkemli Yapı Ayasofya’nın Etkileyici Hikayesi
Divriği Ulu Cami ve Darüşşifası, 1985 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne girerek, bu onuru taşıyan Türkiye’deki ilk mimari yapı oldu

Bu listeye alınmasının temel nedenleri, yapının özgün sanatsal başarısı ve mimari olarak başka hiçbir örneğine benzememesidir. Açık avlulu değil, tamamen kapalı bir ibadet alanına sahip olması, onu tipik Selçuklu camilerinden ayırmaktadır. Sert iklim koşulları göz önüne alınarak inşa edilmiş olması, işlevsellik ile estetiğin nasıl kaynaşmış olduğunu gösterir.
Yapının taş süslemeleri, nem, tuz ve çevresel koşullara karşı oldukça hassas olduğu için, Sivas Valiliği ve Kültür Varlıkları Koruma Kurulları denetiminde periyodik bakım ve izleme çalışmaları yapılmaktadır

Yıllar boyunca Divriği Ulu Cami ve Darüşşifası çeşitli dönemlerde restorasyona tabi tutulmuştur. 15. ve 19. yüzyıllarda yapılan ilk büyük restorasyonun ardından, 20. yüzyılda statik güçlendirme çalışmaları gerçekleştirilmiştir. Son yıllarda ise yapının etrafındaki yapılaşmayı kontrol altına almak ve tarihî dokuyu korumak amacıyla önemli kamulaştırma ve çevre düzenleme projeleri uygulanmaktadır. Ayrıca, yapı çevresinde bir tampon zona oluşturularak, tarihi dokuya zarar verebilecek kentleşme unsurları en az düzeye indirilmiştir.