Brugge’de Görülmesi Gereken En Güzel 13 Mekan

Brugge, geçmişte donup kalmış bir masal şehri gibi. Orta Çağ’a ait nostaljik sokakları, tarihi eserlerle dolu görkemli yapıları ve suya yansıyan romantik manzaralarıyla bu destinasyon, her noktasında bir başka güzellik sunuyor. Belçika’nın kuzeybatısında, Batı Flandre bölgesinde yer alan Brugge, Avrupa‘nın en iyi korunmuş Orta Çağ şehirlerinden biri olarak öne çıkıyor.

UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan bu şehir, gotik mimarisi, ünlü çikolataları ve eşsiz yemek kültürü ile tam bir keşif cenneti. Şehrin kanallarında yapacağınız bir tekne turu veya tarihi meydanlarında geçireceğiniz birkaç saat, unutulmaz bir seyahatin kapılarını açacak.

Brugge, keşfedilmeyi bekleyen sürprizlerle dolu. Taş döşeli dar sokaklarında yürüyüş yaparken, Orta Çağ’ın mistik atmosferinde şehrin büyülü ruhunu hissedebilirsiniz. Kanallarda yapılan tekne turları, Brugge’ün romantik manzaralarını farklı açıdan görmek için harika bir deneyim sunuyor.

Tarihi dokunun içinde kaybolurken, rengarenk vitrinlere sahip el yapımı çikolatalar sunan butik dükkanları keşfedebilir, şehrin zarif detaylarına hayran kalabilirsiniz. Şehirde bisiklet kiralayarak doğayla iç içe huzurlu bir gün geçirebilir ve günün sonunda yerel lezzetlerin tadına bakarak Belçika mutfağını keşfedebilirsiniz.

Çikolata, Brugge ile özdeşleşmiş bir konu. Choco-Story Müzesi, bu lezzet hakkında derinlemesine bilgiler sunuyor. Kakao bitkisinin nasıl bu özel lezzete dönüştüğüne dair detaylar öğrenmeniz mümkün. Müzede çikolatanın Amerika’dan başlayarak Avrupa’da nasıl popüler hale geldiğine dair tüm tarihi süreçler sergileniyor. Çikolata yapımının sanatı da canlı gösterimlerle anlatılıyor ve bu gösterimlerin güzel tarafı, yanlarında tatma fırsatının da olması. Ailelerle rahatlıkla gidilebilecek bu mekan, özellikle çocuklar tarafından çok seviliyor.

Sanatseverler, bu müzedeki Flaman başyapıtlarına hayran kalacaklar. Koleksiyonlar arasında, Jan van Eyck’in şehirdeki son dönem çalışmaları yer alıyor. Detaycılığı ve olağanüstü gerçekçiliği ile ünlü Madonna ve Çocuk tablosu, yağlı boya eserleri arasında bir dönüm noktası. Belçika’nın modern sanatçılarının eserleri de müzede sergileniyor; Paul Delvaux’un “Serenity” eseri bunlar arasında dikkat çekiyor. Hieronymus Bosch, Hugo Van Der Goes ve Hans Memling gibi diğer sanatçılar da burada yer alıyor.

Brugge’un kanalları, hafif akıntılarıyla ünlüdür ve şehrin huzurunu en iyi yansıtan yerlerin başında Minnewater gelir. Aşk Gölü olarak bilinen geniş bir kanala sahip bu bölgenin ismi, Minna adlı bir kızın görücü usulü evlenme düzenini kabul etmeyerek yaşamını yitirmesi üzerine verilmiştir. Yerel inanışa göre, bu köprüden birlikte geçen çiftlerin bir ömür boyu mutlu olacaklarına inanılır.

Brugge’deki en yüksek ve görsel olarak en etkileyici yapı olan Meryem Ana Kilisesi, tam bir Ortaçağ eseri olarak göğe yükseliyor. Onze Lieve Vrouwkerk’in en bilinen özelliği, beyaz mermerden yapılan “Madonna and Child” heykelidir. Bu heykel, ünlü sanatçı Michelangelo’nun İtalya’yı terkettiği dönemde yaptığı tek eserdir. Eşsiz heykel, şapelin güney kısmında bir sunakta yer alıyor. Ayrıca, kilisenin yarım kubbe kısmında Cesur Charles ve Burgundyli Mary’nin sonsuz istirahat yeri bulunuyor.

1245 yılında kurulan “Princely Beguinage Ten Wijngaerde”, halk arasında Begijnhof olarak bilinmektedir ve Brugge’da kalan son Beguine rahibe evidir. Bu rahibeler, dünyadan kopmadan ve herhangi bir yemin etmeden rahibelik yapmaktadır. Günümüzde Ten Wijngaerde ziyarete açıktır ve oldukça ilgi çekmektedir. İçerisindeki küçük bir müze, tarihte kendilerini rahibe olmaya adayan kadınların yaşamlarını anlatan ilginç bilgileri sunmaktadır.

45 dakikalık De Halve Maan müzesi turu sonunda ziyaretçiler, dünyanın en iyi bira üreten ülkesinin nasıl teknikler kullandığını öğreniyorlar. Bu fabrikanın 1856 yılından günümüze tam 6 kuşaktır aile geleneği ile sürdürüldüğü bilinmektedir. Küçük bir giriş ücreti bulunmakta ve bu ücrete istedikleri bir bira da dâhil. Ziyaretçiler fabrikanın bar veya restoranında merak ettikleri tüm biraların tadına da bakabilirler.

Bu 12. yüzyıla ait bazilikanın en önemli özelliği, bir parça kumaş üzerindeki kanın İsa’nın kanı olduğuna inanılmasıdır. Rivayete göre bu kutsal parça, Kudüs’teki ikinci haçlı seferi sırasında ele geçirilmiştir. Küçük bir kristal şişe içinde bulunan parça, her Cuma günü ziyaretçilere açılmaktadır. Şapel, tasarımı ve atmosferi ile Romanesk mimarinin en güzel örneklerinden birini sunmaktadır.

Ortaçağ çan kulesinin tarihi 1240 yılına kadar uzanıyor, Brugge’ün kumaş endüstrisinin en parlak dönemlerine denk geliyor. Yangın nedeniyle yıkılan kule, 40 yıl sonra yeniden inşa edilmiştir. Yüzyıllar boyunca çıkan yangınlara rağmen, günümüze kadar gelmeyi başarmıştır. 366 basamakla zirveye çıktığınızda muhteşem bir manzara sizi karşılayacak.

Brugge

Avrupa’nın pek az yerinde meydanlar, Brugge’da olduğu gibi muhteşem kafeler, dükkanlar ve mimari eserlerle doludur. 958 yılından beri bu meydan şehrin ana alışveriş ve iş merkezi olmuştur. Günümüzdeki binaların çoğu 19. yüzyıldan olmasına rağmen, 13. yüzyıla ait çan kulesi hala eski işlevini sürdürmektedir. Kuzey ve doğu bölgesindeki yapılar, geleneksel mimarinin yeniden inşa edilmesiyle bu hale getirilmiştir. Meydandan fayton seferleri de yarım saatlik turlar şeklinde yapılmaktadır.

Su kanallarının muhteşem görkemi nedeniyle Brugge, genellikle “Kuzeyin Venedik’i” olarak adlandırılıyor. Orta Çağlarda Reie nehrini şehrin içinden geçiren kanallara dönüştüren insanlar, tüccarların ürünlerini pazara daha kolay ulaştırmasını sağlamışlardı. Günümüzde, bu kanallar üzerinde botla gezmek, şehrin en güzel noktalarını harika açıdan görmenizi sağlıyor. En güzel ve romantik kanal ise hiç şüphesiz Groenerei (Yeşil Kanal). Peerdebrug köprüsünden harika görüntü sunan bu kanal, yemyeşil ağaçlar, 17. yüzyıla ait konaklar ve huzur içinde yavaşça akan bir suyla dolu. Katedralin kulesinin gölgesi altında, sakin bir atmosferde keyif yapma imkanı sunuyor.

Brugge’den sadece birkaç kilometre uzaklıkta bulunan bu sevimli kasaba, bisiklet veya tekne ile ulaşılabilen huzurlu bir kaçış noktasıdır. Tarihi taş evleri, çiçeklerle bezeli dar sokakları ve geleneksel Felemenk mimarisi ile Damme, zamanda durmak isteyenlerin mekanı. Kasabanın küçük ama etkileyici kitapçıları, sanat galerileri ve yerel kafeleri, hem kültürel hem de gastronomik keşifler sunuyor. Doğada bisiklet sürmek, nehir kenarında yürüyüş yapmak veya sakin bir parkta kitap okumak için Damme Kasabası mükemmel bir adres.

Brugge’ün biraz dışında bulunan bu büyüleyici şato, yemyeşil ağaçlarla çevrilidir. 19. yüzyıldan kalma bu etkileyici yapı, gotik detaylar ile bezeli mimarisi, yüksek tavanları ve zamana meydan okuyan iç tasarımıyla ziyaretçilerini geçmişe götürüyor. Ancak Loppem Şatosu’nu özel kılan, sadece ihtişamlı mimarisi değil; aynı zamanda geniş bahçesinde bulunan tarihi labirent, keşif tutkunları için benzersiz bir deneyim vadediyor.

Brugge’un denize açılan kapısı olan Zeebrugge, geniş kumsalları, ferahlatıcı deniz havası ve muhteşem gün batımlarıyla şehre farklı bir güzellik katıyor. Belçika’nın en büyük limanlarından birine ev sahipliği yapan bu sahil kasabası, hem sakin bir kaçış noktası hem de taze deniz ürünleriyle ünlü bir gastronomi merkezi. Şehir merkezine kısa bir tren yolculuğu ile ulaşılabilen Zeebrugge, özellikle yaz aylarında hareketli plajları ve sahil boyunca sıralanan şirin balık restoranları ile keyifli bir deneyim sunuyor.

Brugge, sadece tarihi yapılarıyla değil, eşsiz lezzetleriyle de akıllarda yer etmektedir. Bu lezzet dolu şehirde ilk lezzet durağınız, incecik kıtır dokusuyla ünlü Belçika waffle’ları olmalıdır. Waffle’ların üzerini çikolata, taze meyveler ve krema ile süsleyerek damak zevkinize göre kişiselleştirebilirsiniz. Şehrin dört bir yanını sardığı kakao kokusuna kapılıp çikolata dükkanına uğramadan dönmek olmaz; bu şehirdeki el yapımı pralinler, adeta birer sanat eseridir. Brugge’de tadılması gereken bir diğer lezzet ise, özel mayalama teknikleriyle üretilen Belçika biraları ve elbette altın sarısı çıtır patateslerdir.

Brugge’a Türkiye’den doğrudan uçuş bulunmamaktadır. Şehre en kolay ulaşım seçeneği Brüksel üzerinden gitmektir. Brüksel’e, İstanbul ve Ankara’dan düzenli seferler yapılmaktadır. Diğer şehirlerden de dönemsel uçuşlar gerçekleştirilmektedir. Alternatif olarak Rotterdam’a uçup oradan Brugge’ye trenle geçmek de mümkündür. Brüksel ile Brugge arasındaki mesafe 110 kilometredir ve demiryolu ve kara yolu ile de ulaşım sağlanmaktadır.

Avrupa’nın büyülü şehirlerinden biri olan Brugge, zamanda yolculuk hissetmek isteyenler için ideal bir gezi rotasıdır. Arnavut kaldırımlı sokaklarında dolaşarak bol bol fotoğraf çekmeyi, parklarında yürüyüş yapmayı ihmal etmeyin. Brugge’a seyahat planı yapabilmek için ilk olarak Brüksel uçak bileti almanız gerekmektedir. Orta Çağ’dan kalma, bozulmamış şehir yapısıyla Brugge, tüm ziyaretçileri büyülemektedir.

NOT: Belçika vizesi hakkında detaylı bilgilere ise Turna.com üzerinden ulaşabilirsiniz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Benzer Yazılar

  • 19 Nis, 2025
Başarılı bir iş hayatı için doğru iletişim ve insan ilişkilerini güçlendirmek önemlidir. Açık mesajlarla ve samimi tutumla iletişimini...
  • 19 Nis, 2025
Ordu, doğal güzellikleri ve tarihi kalıntılarıyla Türkiye'nin en popüler turizm noktalarından biri haline geldi. Ziyaretçilere huzurlu bir yaşam...
  • 19 Nis, 2025
Andorra, tarihi yapılar ve doğal güzellikleriyle Avrupa'nın en küçük ülkelerinden biridir. Alışveriş caddeleri ve vergi avantajları sunarken, dağ...
  • 19 Nis, 2025
Dallas, Teksas'ta yer alan ve modern yaşam tarzıyla dikkat çeken bir şehirdir. İş ve tatil amaçlı ziyaretçileri çeken...